28 Temmuz 2009 Salı

S.Y



Tüm kazandıklarımı ve kaybettiklerimi bozkırda bir şehre emanet edip yola çıkarken
kalbimse,
" diğer ele usulca dokunacak öteki elin " sesine kulaklarını açmaya hazırmıydı hatırlamıyorum. Kalbindeki derin boşluğu , başkalarının yaralarında taze tutmaya çalışan bir kalemin satırlarına rastladım bi akşam ,
gideceğini gizleyerek gelen bi büyücünün satırlarına...

Avuçlarında sıkı sıkıya eski yaralarını taşıyan iki yabancının , teselli dokunuşları olacak bir rastlandıydı bu...
Büyük bypass lar geçirmiş kalplerimizi , uyurken aramıza alıp biraz soluklandırmak için günahtan tesellilere sarılan bir rastlantı.
Çünkü büyük aşklar, büyük aşıklar ,
ölene kadar imreneceğimiz hikayeler olarak kalmıştı kendi makus talihimizde...

" Aşk'a hala inanıyormusun? "
diye sordu büyücü , sessizliğin noktalı boşluklarını doldurmak için.
Oysa aşk akdenize dökülmüş yenik bir komutandı koynumda yıllardır küllerini taşıdığım..." Aşk'a hala inanıyormusun? "
diye tekrarladı , kendi inancını yitirmişti
ve şimdi pazar kahvaltılarının kutsal kalesini yıkmaya hazırlanıyordu...

Kısa bi hikaye oldu bu evet,
ben girişte beklerken, sen çoktan sonuçtaydın!
ve bir sabah
ellerinde ayakkabıların , parmak uçlarına basarak sessizce uzaklaşırken ,ben penceredeydim…

Yüzyıllardır vuslatta olan o sevdiğim derviş , her defasında kulağıma fısıldıyordu ;
"Hatırla" diye,
Bu defa sen giderken pencereden yankılandı sesi ,

Duydunmu Ey Yusuf;
İrfan,
gönül almaktır
seferin bitmeden...


gözde Kasım 2008
İstanbul / Moda

Hiç yorum yok: